“Ne bir keklik yakaladık, ne bir av” dedi yoldaşım Mevlüt.

Anladım ki,

"Seyahat zor bişey. Bu kadar zor bir seyahatin elle tutulur somut bir faydası olmalı" demek istedi.

Emmolu!

Üzerinde yürüdüğün gezegen sadece kendi etrafında bir günde 40 bin km yol yapıyor.

Saatte 1600 km/ saat hızla savruluyorsun.

Ve bu merkezkaç kuvvetiyle ne biz uzaya saçılıyoruz, ne etrafımızdaki atmosfer, ne de yer kabuğu açılıp içindeki eriyik kafamıza yağmıyor.

Üzerinde yürüdüğün şu gezegen 4,5 milyar yaşında.

Ortalama bizim ömrümüzün yüz milyon katı yaşamış.

Benzerlerinin içinde sadece kendisi insan yaşamına müsait.

Çok değil, 6 Şubat’ta gördük, bastığımız yerin katı ve hareketsiz olmasının ne büyük nimet olduğunu.

70 yıllık insan ömründe,

İnsanoğlu bir konak misali bu dünyanın berisinden girip ötesinden gidiyor.

Bizden önce kaç nesil bu dağlarda konaklamış görüyorsun.

Tüm bunları keşfedip öğrenmek,

Dünyanın neleri değiştirdiğini görmek,

Yayla pınarının çayırına oturup, bir tas soğuk su içmek,

Kaç kişiye nasip olur sence,

Milyarlarca insan arasında.

Bunlar soyut değil aslında. Elle tutulur, gözle görülür.

Sen de benim gibi bir ömür ekmek peşinden diyar diyar koştun.

Belki sanıyorsun ki, yorgunluğundan dolayı,

"Bir gün bitmez tükenmez bir hazine bulsam, kaygılarım endişelerim geçer"

Hiç sanmıyorum.

Kırkı sürdüysen elindeki koz azalmış demektir.

Kağıtları dağıtan kota koymuş.

Hayat adlı oyunda tüm kağıtlar zaten 24 tane.

Bak 10 km dağ yürüyecek bir sağlığa sahipsin.

PAPAZDA SENDE, KIZDA

Kırkı sürmüşsün yani, bir tane tavşan vursan kırkın üstüne, bırak bir tavşanı, bir küp altın bulsan, sağlık adlı kırkın yanında sıfır kalır.

Bak elinde bir tas su görüyorum.

Buzdolabından çıkmış kadar soğuk.

Hiç düşünmüyorsun değil mi,

"içinde bir bulaşıcı veya zehirli etmen olur mu" diye.

Kloru yok, tifosu yok.

Yani papaz da sende kız da.

Bir yirmi de burdan sürmüşsün.

Kekliğin eti birkaç yüz gram.

Senin arılar hergün insanoğlunun keşfedemediği baldan binlerce gram yapıyor.

Kozun birlisi de sende yani.

Bırak da elimiz boş dönelim çadırımıza.

GİRME O KAFESE GİRME!

Biz 66’yı tamamlayıp oyundan çıkmışız daha ne olsun.

"Nerden mi biliyorum."

Hani var mı senin kameraya takıldığın

Şu “AN"ları paylaşabilen?

Ule herkes karpette oturuyor.

Laylonda, polyesterde , fosilde, kimyasalda.

Sen ÇİMDE oturuyorsun, % bin gerçek ve % bin organik çimde.

Herkes de senin eline bakıyor belki,

"Keşke şu papaz bende olsa da kırk sürsem" diye.

Yani, "o sudan içmek bana da nasip olsa" manasında.

Bülbülü altın kafese koymuşlar,

Sen özgürsün.

Girme o kafese.

O bülbülde kalsın.

Kafes bülbülde değil farkındaysan, bülbül kafeste.

Sen "beni ara, beni bul".

Tekrar ve yeniden bak etrafa.

Sen mi oyundan çıktın,

Kafestekiler mi?