Yaklaşan seçim sürecinden, adaylıktan, şehirden v.s. söz ediyoruz. Sözkonusu olan yerel seçim olunca, haliyle belediye hizmetleri kapsamında değerlendirilen hususlar ve müstakbel adayların bu konulardaki öngörüleri, vaatleri ve muhtemel performansları tartışmaların ağırlığını teşkil ediyor.

Sürüp giden hayat, değişim kuralını işletmeye devam ediyor ve hepimiz ister istemez bu değişimden payımızı alıyoruz. Bu meyanda gelişen bazı imkanlarla artık şehirlerimizde bir takım faaliyetleri eskiye oranla çok daha hızlı ve kolay olarak yerine getirmek mümkün. Mesela; yol açmak, alt/üst yapıları inşa etmek v.b. imar faaliyetleri, eğer yeterli bütçeniz ve yapılanmanız varsa, neredeyse çocuk oyuncağı haline geldi. Buna mukabil, günümüzde şehir sakinlerinin beklentileri de eskisine göre çok daha farklı ve karmaşık. Eskiden şehirde yaşayanların akıllarından bile geçmeyen pek çok şey, bugün olmazsa olmaz taleplere dönüşmüş durumda.

Bir şehirden beklenen özellikler ve imkanlar sadece o şehirde yaşayanların beklentileri ile sınırlı da değil. İletişim ve ulaşım imkanları arttıkça, şehirdeki insan nüfusu, ekonomik faaliyet hacmi ve çeşitliliği arttıkça; eğitim, turizm, yatırım, iş v.s. amaçlarla dışarıdan gelen ve bir süreliğine o şehirde kalacak olanların da kendilerine göre talepleri olmaktadır/olacaktır. Bu manada özellikle dışarıdan gelen insanların şehir hakkındaki izlenimleri, başka bir deyişle beklentilerinin ne ölçüde karşılandığı önem kazanmaktadır. Çünkü bu izlenimler “kokmaz, ekşimez” türdendir ve bu misafirlerin şehirden ayrılırken yanlarında götürecekleri ve uzun yıllar boyu başkalarıyla paylaşacakları belki de en önemli şey olacaktır.

Diyebiliriz ki; eğer bir şehir hemşehrilerinin genel manada temel insani ihtiyaçları ile birlikte dünyadaki gelişmelere paralel olarak yeni ortaya çıkan talep ve beklentileri tatmin edici bir seviyede karşılayabiliyorsa o şehirden “yaşanabilir bir yer” olarak söz edilebilir.

Ve yine diyebiliriz ki; eğer bir şehir yukarıda sıraladığımız sebeplerle sadece bir süreliğine barındırdığı insanların beklentilerini de makul ölçülerde karşılıyor, onları hayal kırıklığına uğratmıyor ve hem uğurladığı kişilerin kanaatleri/izlenimleri ile hem de tanıtımlarla yahut çeşitli vesilelerle ortaya koyduğu dışa bakan yüzü ile o şehre henüz yolu düşmemiş olanları da gelip görmeye teşvik ediyorsa o şehrin “marka şehir” olma yolunda olduğunu düşünebiliriz.

Tabiidir ki, bütün bunlar kendiliğinden olmayacaktır. Hele rekabetin şehirler, ülkeler arasında bile kıyasıya devam ettiği günümüz dünyasında bunun hiç kolay olmadığını bilmek durumundayız.

Bu genel tespitler ışığında Kahramanmaraş’a baktığımızda; açıkçası, yukarıda çizmeye çalıştığım çerçevede “arzu edilen/olması gereken noktada mıyız?” sorusuna henüz gönül rahatlığıyla “evet” diyecek seviyede değiliz. Hal böyle ise gerek hemşehriler, gerekse şehrin yönetiminde söz sahibi olan, mahalli/mülki idarelerin mevcut/müstakbel sorumluları ve diğer kişi ve kurumlar için yapılacak ilk şey bu farkındalığı ve bilinci oluşturmaktır. Ve ikinci olarak, bundan böyle yapılacak her faaliyeti, planlamayı, stratejiyi de bu bilinçle, bunun gerektirdiği öngörüyle hayata geçirmektir.

Şehir sakinlerinin beklentilerinin eskiye nazaran farklılaştığından söz ettik ya; mesela belediyecilik açısından şu noktayı bir kere daha vurgulamak faydalı olabilir:

Gelişen insan ve toplum ihtiyaçlarına ve hayatın işleyiş biçimine bağlı olarak, eskiden sözü bile edilmeyen öyle temel ihtiyaçlar ortaya çıktı ve çıkıyor ki; klasik manada verilen “yol-su-elektrik” hizmetleri, -ne kadar mükemmel sunulursa sunulsun- hala çok gerekli ve vazgeçilmez olmasına rağmen insanları tatmin etme bakımından sanıldığı kadar çok şey ifade etmiyor. Şehrin yerlisi için de böyle, bir vesileyle şehre sonradan yerleşenler ve dışarıdan gelen misafirler için de böyle..

Hasılı-ı kelam, “büyükşehir” olmayı sadece bir statü olarak görmenin ötesine geçip “büyük” şehir olma yolunda ilerledikçe yazının başında çizmeye çalıştığım çerçevenin çok daha önem kazanacağını söyleyebiliriz.