Geçenlerde internette dolaşırken, bugün yerinde yeller esen eski Maraş Belediyesi binasının bir fotoğrafını gördüm. İçim cızz etti. Çocukluk ve ilk gençlik günlerime gittim birden.. Hani kaybettiğiniz bir yakınınızın fotoğrafı günün birinde hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkar ve boğazınızda düğümlenen bir duygular yumağı ile yutkunursunuz ya, işte öylece yutkunup kaldım. Var olanı -eğer eksik ve yetersizse- iyileştirip geliştirmek varken, var olanı koruyarak daha iyisini, daha güzelini yapmak varken; yerine daha güzelini ikame etmeden, niçin yıkarak, yok ederek “iş yaptığımızı” sandık yıllar yılı acaba?! Bu binanın yıkılmış olması tek örnek de değil; hatırlamak bile istemediğim(iz) başka birçok örnek hepimiz biliyoruz.
Bugün çeşitli vesilelerle nazara verdiğimiz ve bize Sütçü İmam ruhunu hatırlatan “MARAŞ BİZE MEZAR OLMADAN DÜŞMANA GÜLİZÂR OLMAZ!” sözü en çok da o eski belediye binasının cephesine yakışırdı bence. Bu sözü yıllarca orada okuduk. Şimdi o binayı getir getirebilirsen…
Bu yıkım örneğini şunun için verdim: Belki bugün o derece nobranlıkla yıkım yapmıyoruz; fakat yeni yaptığımız yapılarda da -maalesef- aynı nobranlığın izlerini görmek hiç de zor değil. Hazır yerel seçim hazırlıkları başlamış sürüyorken, başta büyükşehir olmak üzere belediye başkanlıklarına ve bağlı diğer görevlere talip olan/olacakların belki de düşünmeye buradan başlaması faydalı olabilir.
Malum, bugün “belediye” dediğimiz kurum eskiden “şehremaneti”, kurumun başındaki kişi de “şehremini” olarak anılırdı. Yani, şehrin emanet edildiği kurum ve kişi/makam.. Hal böyle olunca, bugün adının değişmiş olması, kurumu temsil eden başkanlık makamında oturacak kişinin bu sorumluluk bilinciyle o makamlara talip olması ve görevde kaldığı sürece bu emanetin hakkını verme kaygısının ağırlığını her an her zerresinde hissetmesi gerektiği gerçeğini değiştirmez.
Fikrimce, kanunlar ve mevzuat bu çerçeveyi sınırlı tutsa bile, bir belediye başkanının sorumluluğu, şehrin ücra bir sokağındaki bir kaldırım taşının hakkını vermekten tutun da şehrin -eski tabirle- şahs-ı manevisinin (tüzel kişiliğinin) izzetini, haysiyetini korumaya kadar geniş bir alanı kapsar. Dolayısıyla bu göreve talip olmaya meyilli olanların kararlarını kesinleştirirken bir daha, bir daha, bir daha düşünmelerinde fayda olduğu kanaatindeyim.
Görev süresini idare-i maslahatla bir şekilde tamamlayacağını düşünerek “makam”a tamah edenler için “Allah ıslah etsin! Bize görünme de kime görünürsen görün!” demekten başka sözümüz yok. Lakin, şehrimize ve hemşehrilerine samimiyetle hizmet etmeye, şehrin “emaneti”ni sırtlamaya talip olan ve “ehil” olduğuna inanarak bu yola gireceklere naçizane birkaç sözümüz olacak. Sözün başında söylenmesi gereken şu ki; samimiyetin, hizmet etme arzusunun, sorumluluk bilincinin, temel gereklilikler olduğunu ve fakat bu emanetin hakkını vermeye tam olarak yetmeyeceğini, adaylarda başkaca vasıfların ve artı değerlerin olması gerektiğini öncelikle belirtmek gerekir.
Bayramüstü bu kadarla yetinip, ‘başkaca vasıflar’dan ve ‘artı değerler’den ne kastettiğimi sonraki yazı(lar)da açmaya çalışalım.
Tebrik
Kıymetli okuyucuların, ailemin, dostlarımın, hemşehrilerimin, milletimizin ve bütün müslümanların Kurban Bayramı’nı tebrik ederim. Hayırlara vesile olması dileğiyle sevinç ve sürur ile nice bayramlara!..