Maraş Times yazarı Sıddık S. Altunbaş yazıyor Maraşlı birini tanımaktan kaynaklanan ferdi bilgileri ve TV dizisini çıkarırsak geriye madalya-dondurma-kırmızı biber üçgeni kalıyor ki bu sacayağı bu şehri taşımaya yetmez..

Atasözünün tamamı malum.. “Sen seni övme seni eller övsün” deriz. Ayrıntılı izaha gerek yok sanırım; kişinin kendine bakışının objektif olmasının her zaman mümkün olamayacağını hatırlatır. Peki, nasıl bir şey olduğu merak edilen, kişi değil de bir kurum ya da bir belde ise durum farklı mıdır? Hayır. Bunun içindir ki hitap edilen kesimin, bir kurum ya da şehir v.b. hakkında ne bildiğini, ne düşündüğünü, nasıl algıladığını anlamak için araştırmalar (anketler) yapılır.

Bendeniz de sosyal medyada yöneticisi olduğum klasik şiir ağırlıklı grupta küçük bir yoklama yapayım dedim. Sorduğum şey şu idi:

Kahramanmaraş deyince aklınıza gelenleri, izlenim ya da çağrışımları kısaca ifade ederseniz memnun olurum. Hiç tanımayanlar ‘fikrim yok’ yazabilir. Mümkünse Maraş’lılar yazmasın.”

Yaklaşık üç haftada 1000 civarında kişinin ekranına düşmüş ve ancak 20 cevap geldi. Cevapları özetlersek, Kahramanmaraş deyince akla gelenler şunlar:

Şairler şehri, Necip Fazıl, kırmızı biber, dondurma, Sütçü İmam ve halk direnişi, TBMM’nin madalyasına sahip olması, 7 Güzel Adam, Ali Göl efsanesi, köfte, insanı çalışkan ve mert, tarhana, Trabzon’la kardeş şehir olması, Maraş Ekolü (edebiyat).

Şimdi hangi Maraşlı’ya sorsak bunların birkaç kat fazlasını hemen ilave eder. Sonra??

Dikkat buyurun bu şehrin derin ve köklü tarihinden bahsederiz. Yedi Güzel Adam dizisinden bir bölümünde Hâmî-i Marâşî’nin adı geçti. Onun dışında henüz hatıraları taze olanlar dışında tarihi şahsiyetlerimize dair kimseye birşey söyleyememişiz.

Güzelliğimize toz kondurmayız ama Maraş’ın coğrafi yapısı ve doğal zenginlikleri ile ilgili insanların hafızasında hiçbir izimiz yok. Ortalama bir insanın ilgisini çekebilecek el sanatlarımızdan bir çırpıda sekiz-on tanesini sayarız fakat bizim dışımızda kimsenin haberi yok.

Maraş’ın coğrafyasını şekillendiren dağların Toroslar’ın devamı olduğunu, hatırı sayılır bir ovası olduğunu, Maraş’ta tıpkı Çukurova’daki gibi pamuk yetiştiğini, Maraş’ta zeytin yetiştiğini, ceviz yatağı olduğunu … ilh. bileni ara ki bulasın.. Çağlayancerit’in Taşköprü’den sonra Türkiye’nin en çok sarmısak yetiştirilen bölge olduğunu ben bile neden sonra farkettim.

Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün; bunun yerine “neden başkalarına kendimizi tanıtmada yetersiz kaldık?” sorusuna cevap aramanın zamanıdır.

Uzun yıllardan beri İstanbul’da yaşayan biri olarak benim açımdan şaşırtıcı değil; fakat bunu tekil olarak benim durumumda olanların bilmelerinin faydası yok, “bizim” bilmemiz, farkına varmamız ve ona göre hareket etmemiz ancak işe yarar. Bunun için de herşeyden evvel hadiseleri ele alış biçimimizde köklü değişikler yapmamız elzemdir. Bu bağlamda düşünmeye katkısı olur ümidiyle iki konuyu dikkatinize sunmak isterim:

Birincisi şu: Birkaç yıl önce sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar babında; internette yer alan, dünyanın tanınmış şehirlerine ait fotoğrafların sayısı ile bizim şehirlerinki kıyaslandığında ‘döküldüğümüz’ gerçeğinden hareketle “kendini değil şehrini çek!” kampanyası yapılmıştı..

Herkes paylaştığı fotoğraflarda ağırlıklı olarak öne çıkan ‘ben miyim, şehrimin güzellikleri mi’ diye kendine bir dönüp baksın derim.. Bu konuda doğru yönde hareket edenler yok değil ama parmağı deklanşöre yabancı olmayan daha çok kişinin meseleye bu bilinçle yaklaşması son derece önemli. Bu konuda bazı ‘gıybetlerimi’ de özel sohbetlere sakladığımı çıtlatayım..

İkincisi: Daha dün ilimizde “Yeni Türkiye ve Kültür” konulu, ilgili bakan ve bakanlık müsteşarının da katıldığı bir panel yapıldı. Yerel medyanın Facebook hesaplarında ve gözattığım basın portallarındaki manzara şu: Panel’e katılan kültür adamlarının fotoğrafı neredeyse yok gibi, konuştukları haberde yer edinememiş; varsa yoksa siyasilerin boy boy resimleri ve protokol konuşmaları.. Kültüre bakışımızdaki şaşılığı bilmem farkediyor musunuz?! İşte, şehrimizi tanıtma adına yaptığımızı zannettiğimiz faaliyetlere de aynı ‘şaşı gözle’ baktığımızdan emin olabilirsiniz.

Yazının başında sözünü ettiğim ankete dair o cümleyi tekrar yazalım: “Yaklaşık üç haftada 1000 civarında kişinin ekranına düşmüş ve ancak 20 cevap geldi.” Ben de diyorum ki; geriye kalan 980 kişi Maraş hakkında ne biliyor ki ne yazacak!. Şunu da ilave edeyim; cevaplarda belirten ve sadece Maraşlı birini tanımaktan kaynaklanan ferdi bilgileri ve TV dizisini çıkarırsak geriye madalya-dondurma-kırmızı biber üçgeni kalıyor ki bu sacayağı bu şehri taşımaya yetmez..