2014 yerel seçimleri için aday adaylarının başvuru süresi doldu dolacak. Başvurular öncesinde ve esnasında aday adaylarının, göreve geldikleri takdirde neler yapacağına dair bazı sözleri kamuoyuna yansıdı. Seçime doğru ilerleyen süreç boyunca da bu konuları daha sık duyacağız, konuşulacak. Kimi alkışlanacak, kimi eleştirilecek..

Meselelerin kişiler üzerinden değil; fikir, düşünce, prensipler üzerinden ve aklın rehberliğinde konuşulup tartışılmasından yanayım. Bu bahiste de aday adaylarının şahsıyla ilgili değilim ve bu manada tarafsızım. Ancak, içinde doğup büyüdüğüm ve “nazlanmakta haklı” olan bu şehrin tarafını tutuyorum. İstiyorum ki, bugün hemşehrilerim, yarın çocuklarımız ve onların çocukları, değil Türkiye’nin, dünyanın herhangi bir yerine gittiklerinde Maraşlı olduğunu dile getirirken ıkınıp sıkınmasınlar. Sadece havasını, suyunu, tarihini değil “kentleşme”sini, akıllı ve dengeli sanayiini, kültür iklimini, bu topraklarda insana verilen değeri, işini iyi yapan insanları, şehrin bütün çehresini kuşatan estetiği ve daha nice güzel şeyleri iftiharla anlatabilsinler. Dolayısıyla yazılarımda ortaya koymaya çalıştığım düşünce, öneri, açık ve dolaylı eleştirileri de bu taraftarlık adına dile getirmeye çalışıyorum.

Mahalli idarelerin yönetimine talip olanların şu ana kadar söyledikleri ve bundan sonra söyleyeceklerini nasıl karşılayacağız? Bu kişilere şehrin emanetini teslim edip etmeme kararımızı nasıl vereceğiz? Hangi kriterleri göz önüne alacağız? Bu sorulara somut örneklerle cevap arayalım..

Her biri en az bir yazı konusu olacak konu başlıklarından biri olan, en kronik derdimiz, en tanıdık olanından başlayalım: KALDIRIM.. İstanbul da dahil olmak üzere Türkiye henüz bu “basit” işin altından kalkabilmiş değil. Ben kendi hesabıma, evladiyelik, hatta torunlarımıza ve sonrasına kalacak nitelikte bir kaldırım yapmayı beceremeyen belediye İSTEMİYORUM!

Bir belediyenin “işini iyi yapma” anlayışında olup olmadığı en başta burada, kendini gösterir ve kaldırım dediğin öyle gözden saklanabilecek bir şey de değildir. Acaba şu veya bu sebeple sık sık yenilenen yahut bir başka ifadeyle sık sık yenilenmeyi gerektirecek kadar uyduruk yapılan kaldırımlar yüzünden halkın, yani benim, yani sizin parasından ne kadarı çarçur edilmiş oldu?! Bu iş bize kaça patladı?!

Adaylardan beklentilerimizden biri bu olmalıdır; koca koca başlıkları, dev dev projeleri dile getirsinler ama evvela şu “basit” kaldırım meselesinin bir daha ayağımıza dolaşmayacağı konusunda bizi ikna etmeliler. Bu konuyu dile getirmek bile insana zül geliyor ama ne çare; yara bizim yaramız. Konuyu dikkatle takip edeceğim. Sorumlu herkesin basit gibi görünen bu işi ciddiye alması, bilinçli her vatandaşın da duyarsız kalmaması ve bu işin peşini bırakmaması gerekir.

Bugün bazı Avrupa şehirlerinin hatırı sayılır miktarda turiste ev sahipliği yapmasında, asırlara meydan okuyan kaldırımlarının, sokak/yol kaplamalarının hiç de küçümsenmeyecek bir payı olduğunu biliyor muyuz.. O şehirlerin tanıtım resimlerine bakıldığında tarihi yapılar, temiz çevre v.b. unsurların ‘mütemmim cüzü’nün kendilerine has kaldırımlar ve yol/sokak kaplamaları olduğu rahatça görülür. Meselenin bu gibi boyutlarını da iyi düşünürsek, her gün üstüne basıp geçtiğimiz kaldırıma “kaldırım” deyip geçmek doğru olmaz!.