Zannederim yazıp çizdiklerimle şehirleşmede yüksek katlı yapılardan hazzetmediğimi hatta olabiliyorsa yapılarda beton kullanımının da zaruretle sınırlandırılıp yerine olabildiğince ahşap ve taş gibi doğal malzemelerin tercih edilmesini arzu ettiğimi belli etmişimdir. Birincisi, yani yapı yüksekliklerinin ve yapıların arsa ile ve komşu yapılarla ilişkisinin belirlenmesi doğrudan idarenin tasarrufundadır. İkincisi, yani ne tür malzeme ile hangi estetik ölçülere göre bina yapılacağına idare doğrudan karar vermese bile bunu özendirerek, kendi binalarını buna örnek teşkil edecek tarzda yaparak öncülük edebilir.

Bu konularda meselâ TOKİ’nin iyi bir sınav vermediği yaygın bir kanaattir; nitekim başta Bursa olmak üzere bir çok örnekle bunu görüyoruz. Oysa bu konut işini kendisinden önce de yapılageldiği gibi beton kutuları üstüste-yanyana yığmaktan ibaret görmeyip, asgarisinden, insanın tabiatla ilişkisini ve geleneğimizin kurumaya yüz tutmuş estetik damarını ihya etmeyi daha baştan önemseyerek proje geliştirse idi şehirlerimizin bugünkü tıknefes hali bu derece vahim noktalara gelmeyebilirdi.

Tüketicisi, kullanıcısı, hedefi insan olan, ne türden olursa olsun yapıp-etmelerin veya hizmetlerin ‘insana ne derece yaraşır olduğu’ sorusunun gözardı edildiği durumlarda makul neticeye ulaşmak tesadüfe kalmış demektir. Hele ki konut yapımında bu kıstasın, imar planından, iskan ve sonrasına kadar işin her safhasında bize yön verecek hususların en başında olması gerekir.

Mesela ben insanların zemin seviyesinin altında (bodrum katları kastediyorum) iskan edilmesine bile karşıyım. İnsan haysiyetine reva görülecek bir durum olmadığını düşünüyorum. Konuşulması-tartışılması gereken bunun gibi başka hususlar da var ama biz daha oralara gelemedik.

Sadede gelecek olursak; konutlaşma adı altında kamu kurumları ve özel sektör eliyle doludizgin koşturulan betonlaşma ve haddinden fazla yüksek yapılara akl-ı selim pek çok kesimden gelen tepkiler ayyûka çıkmışken geçtiğimiz günlerde okuduğum bir haber bir nebze de olsa içime su serpti. Burada sözü, Maraş Times’ta okuduğum habere bırakalım:

Dulkadiroğlu Belediye Başkanı Necati Okay da bu konuya vurgu yaparak bölgeye düşündükleri konut sistemini anlattı. Başkan Okay, bölgenin jeolojik durumu ve yapısı gereği çok katlı yapılardan ziyade, az katlı ve bahçeli yapılara müsait olduğunu belirterek, yapılaşmayı bu şekilde oluşturacaklarını söyledi.

Bölgede kentsel dönüşüm ve toplu konut projelerinin olduğunu hatırlatan Başkan Okay, konu hakkında şunları anlattı: “Özellikle yolun Ahır dağı tarafına bakan kuzey kısmının sol tarafına bakan bölümüne yeni bir Dulkadiroğlu yapacağız. Bu yatay bir yapılaşma olacak, çünkü biz dikey yapılaşmaya karşıyız. Bizim bir Uydu kent yapmamız lazım. Uydu kentlerin dışında yatay yapılaşmayla birçok vatandaşımızı ev sahibi yapacağız.”

Az katlı ve bahçeli evlerin günümüzde cazibe oluşturduğunu ifade eden Başkan Okay, “Artık insanlar tonlarca betonun arasında yaşamaktan sıkıldı. Herkesin gideceği yer nihayetinde bahçeli bir evdir. Biz bu bölgedeki ev konseptini bahçeli ve insanların rahat ede bileceği bir alan olarak planlıyoruz” dedi.

Villa tipi bahçeli evlerin yapımını teşvik edeceklerini ifade eden Başkan Okay, bu noktada özel sektörü de harekete geçirmeyi planladıklarını anlatarak, “Mesela 20 villalık bir site yapacağız bunun vatandaşa yapılabilir olduğunu göstereceğiz ve özel sektör bunu görecek ve biz söylemeden buraya gelecekler. Bizim şu anda Doğukent bölgesinde imar planımız var. Bölgede yeni bir imar çalışması yaparak yapılaşmayı bu düşüncemiz doğrultusunda planlayacağız. Bu imar çalışmasında hükümetin teşviki de yatay yapılaşma yönündedir. Artık çevre şehircilik bakanlığının da yetkileri var. Dolayısıyla bu yatay yapılaşmaya hükümette sıcak bakıyor. Yeni konsept bu ve biz bunun örneklerini burada uygulayacağız” şeklinde konuştu.”

Haberin ilgili bölümü böyle. Bir hafta önceki kar yağışında da AA’nın yayınladığı fotoğrafa şunları yazarak paylaşmıştım:

“Konutların nasıl olması gerektiğine dair; tabiatla barışık güzel bir örnek. İnsan elinden çıkmış yapıların topoğrafya, bitki örtüsü, toprak v.s. doğal çevre unsurları ile kavga etmediği, onları ezim ezim ezmediği, insanın ruhunu karartmayan, daraltmayan bir manzara..

Maraş Times yazarı Sıddık S. Altunbaş yazıyor Kâra Mı Geçiyoruz?!
Hani imar planlarında tadilatlar-ilaveler konuşulurken, hani hazır kentsel dönüşümde henüz iş işten geçmemişken; Tekke’yi, Aladan’ı, İttepesi’ni ve ona mümasil yerleri bu hale getirmek niye mümkün olmasın! Oralarda henüz yüksek katlı yapılaşma olmamasını bir fırsat bilsek ve herkesin gıpta ile fotoğraflarını paylaşacağı planlamalar yapıp hayata geçirsek diyorum.

İlerde ‘çirkin’i tanıtım ve güzel gösterme için harcayacağımız emeği, gayreti, ve bütçeyi şimdiden ‘iyi’yi, ‘güzel’i yapmaya sarfetmenin daha kârlı olacağının hesabını yapsak. Üstüne üstlük bu şehirde yaşayacak nesillerin şehirle, tabiatla ve kendileriyle barışık mutlu hayatlarını şimdiden kâr hanemizin en başına yazıp bu hesabı taçlandırsak!

Çok mu zor?!”

Bu temenniyi dile getiren biri olarak Sn. Necati Okay’ın “müjdesine” ne kadar sevindiğimi tahmin edebilirsiniz. ‘Zararın neresinden dönülse kardır’ düsturu gereği bu kararı kâra geçişin önemli bir adımı olarak görüyor ve diğer belediyelere, irili ufaklı beldelere, kamuya ve müteahhit camiasına örnek olmasını diliyorum.

Sayın Başkan’a ve kararda katkısı, desteği olanlara teşekkürler!.