TÜRK sporunun çalkantılı sularında, idealist bir duruşla yola çıkanların karşılaştığı hazin tablo, ne yazık ki hep aynı.
Dün Serdar Bilgili’nin Beşiktaş’ta yaşadıkları, bugün Ali Koç’un Fenerbahçe’de karşılaştığı manzarayla ne kadar da örtüşüyor.
Her iki isim de, köklü kulüplerine hizmet aşkıyla yola çıkmış, ne var ki bu soylu niyetler, Türk futbolunun karmaşık ve çoğu zaman kirli zemininde karşılık bulamamış.
Bilgili ailesini yakından tanırım. Bilhassa merhum babasıyla bir “abi kardeş” dostluğumuz eskiye dayanır. Oğlu Beşiktaş başkanlığına soyunduğunda, Radisson Sas’taki odasında sohbet ediyorduk, çok mutluydu.
ÇÜRÜMÜŞ SİSTEME REDDİYE
SERDAR Bilgili, kişisel hiçbir menfaatin peşinde değildi. Tek gayesi, gönül verdiği siyah-beyaz renklere hizmet etmekti. Ancak, dürüstlüğü ve iyi niyeti, başkalarının terbiyesizlikleri ile uzlaşmadı. Bilgili, bu terbiyesizliği görünce tereddütsüz istifasını verdi ve bir daha arkasına da bakmadı. Beşiktaş’a olan aşkını sadece taraftar olarak sürdürmeyi seçti. Bu, belki de onun asaletinin en berrak göstergesiydi.
Aslında Bilgili’nin Beşiktaş’taki kısa süreli başkanlık serüveni, bir asalet manifestosuydu. Dahası istifası, çürümüş bir sisteme reddiyeydi.
SERDAR BİLGİLİ VE ALİ KOÇ GİBİ BİR MARKA
ALİ Koç’un Fenerbahçe’ye başkan seçildiğinde, Fenerbahçeli olmasam da, Türk sporu adına sevinmiştim. Zira Koç, tıpkı Bilgili gibi, ne şana, ne şöhrete, ne de maddi kazanıma ihtiyacı olmayan bir isimdi. Onun kulüp üzerinden dolambaçlı işler peşinde koşmak gibi bir derdi de olamazdı. Ancak, Türkiye’de futbolun etik değerleri sıfırlayan, legal illegal hiç farketmez, “ne pahasına olursa olsun şampiyonluk” zihniyeti, bu tür idealist yaklaşımları adeta bir mengenede sıkıştırıyor.
ENTRİKALAR, ENTRİKACILAR!
KULÜPLER, ne mafyavari oluşumlara, ne servet avcılarına, ne de kendi ticari çıkarlarını kulüp üzerinden kollayanlara teslim edilmemeli. Ama ne yazık ki, sahadaki mücadele kadar saha dışındaki entrikalar da bu oyunun bir parçası olmuş durumda.
Türk sporu, Serdar Bilgili gibi bir “marka değer”i yitirdi. Şimdi ise Ali Koç gibi bir asilin daha bu girdapta kaybolma ihtimali, içimizi burkuyor. Bilgili’lerin, Koç’ların bu unvanlara ihtiyacı yok; ancak kulüplerin, bu topraklarda sporun ruhunu temiz tutmaya çalışan böyle yöneticilere ihtiyacı var.
Çok yazık ki, bu ihtiyaç, bu ülkede çoğu zaman bir karşılık bulamıyor.
SON SÖZ: Bu kafayla yarının Türkiye'sinde, kulüp yönetimlerine namuslu adam bulamayacak bir hale doğru gidiyoruz!