"BU TAŞINDIR" DİYEREK, KÂBE'Yİ DİKSEM BAŞINA

KONUYU anlatabileceğimi sanmıyorum.

Dün çarşıya ne niyetle gittim, nasıl döndüm anlatamam.

Hani bazen dağlarda yürürken, dönmeyi unutuyorum ya...

Dün çarşı dönüşü eve dönmeyi unuttum.

Çınar/ Pınar/ Cami üçlüsünün omuz omuza mücadelesine baktım.

Hak teâla Maraş coğrafyasına ne güzel bir baraj, dev bir damacana inşa etmiş.

"Topuğumu vursam vallahi su çıkar" denir ya...

Su zaten çıkıyor.

Topuk vurmaya ne hacet.

O BEREKETLİ DÜNYA İLE KARŞILAŞTIM

İŞTE o “Tarihe karışmış eski sevdalar" filminin kahramanı ecdadımız, her pınarın önüne bir mescid yapmış, temizlik ve abdest suyuna ulaşım kolay olsun diye.

Her pınarın önüne, arkasına, sağına soluna da bir çınar kondurmuş.

Gölgesi geniş, ömrü uzun, büyümesi hızlı, odunu sağlam diye.

Yaşarken de, ölümüyle de insana ve diğer canlılara ev olsun, hizmet etsin diye.

Kafamda grafik animasyonlarını yaptım tarihin.

Evlerin, konakların, mabedlerin, meydanların, bahçe ve avluların.

Ne bereketli bir dünya ile karşılaştım.

Bir tek istikrarlı bir tarihle karşılaşmadım.

Tüm kavimlerin Serhat hattında olduğu için, gezegenin bu muhteşem köşesine sahip olma hevesi, herkesin uğruna ok attığı, kılıç salladığı, kurşun attığı bir diyar olmuş.

Günümüz sakinleriyle yaşam felsefesi örtüşen kavim olarak, bölge halkının atası, Dulkadiroğlu Devleti'nde, Türkmen ahalinin yüzlerce yıl yurdu olmuş.

Daha dün, bu muhteşem diyarın üç beş sakini, bu cennet köşeyi, tek dişi kalmış dünya canavarlarına vermemek için, en son damlasına kadar kanlarını vermeyi tercih etmişler. 

LEYLA İLE MECNUN AŞKI

LEYLA ile Mecnun hikayesi az kalır bu sevda hikayesinin yanında.

Leyla’da sadece bir eş adayı var.

Ama demin ki bahsettiğim mescitte bayram namazı kılan babam var, kardeşim var. Emmim, dayım, arkadaşlarım, akranlarım, yoldaşlarım var.

Leyla..?

Leyla tek.

Sadece sevda resminde tek bir figür.

O da gelin olmuş zaten evimize.

Anamla, tarladalar, bahçedeler, mutfaktalar.

Leyla?

Leyla eş olmaktan öteye geçmiş artık.

Boy boy çocuklarımıza ana olmuş.

Leyla, evlatlar olmuş, nesil olmuş.

Leyla, bir konut, bir barınak, bir yuva olmuş.

Leyla, bağ bahçe olmuş, sabilere aş olmuş.

Pınar olmuş.

Bir yudum ab-ı hayat olmuş...

"Yurt” ya da “Vatan" adını verdiğimiz yağlı boya tablomuzda, Leyla bir eş hikayesi olarak ne kadar küçük bir yer kapladı.

Oysaki, Mecnun tek bir Leyla için canını düşünmeden verirdi.

İşte bu muhteşem yurdun sakini üç beş kahraman, bu emanetin candan güzel olduğunu, yokluğunda zaten hayat olmadığını bildikleri için, izzetle emaneti muhafaza etmişler.

Eski Mecnun ve eski Leyla hikayesinin, başka bir Leyla hikayesinin küçük bir sayfası olduğunu bilmem anlatabildim mi?

Bu hikayenin devamı da var...

Var ama bende değil.

SAÇLARA YILDIZ DÜŞTÜĞÜNDE

EZELDEN ebede giden bir yaratılış hikayesinde...

O, tasavvuf ehlinin menzilinde.

O, şairin  "bütün şiirlerinde söylediği"

"Suna dedimse sen, Leyla dedimse sensin" dediği…

"Saklamak için, Salome'nin, Belkıs'ın görüntülerinden" faydalandığı..

Mona'dan Roza'dan öte bişey.

Sanırım, “saçlarımıza yıldız düşüp,  koparmayacağımız" zaman, ömür yolunda, bir defa görme şansımızın olduğu bir hikaye...

Hikayeleri hikaye yapan realite olduğu için, o başka bir yerde, başka bir zamanda…

Ve de,

Kısmetse...