ASIN GİTSİN ADNAN’I

Kahramanmaraş’ın birçok konuda neden ilerlemediğini yazıp duruyorum ya hani...

Zebani’nin “paçadan indirme” hikâyesini “taze” tutuyorum ya hani...

“Kahramanmaraşlının düşmanı dışarıda aramasına gerek yok, kendilerine yetiyorlar” diyorum ya hani...

Vallahi de doğru...

Billahi de doğru...

Tallahi de doğru.

Duvarda asılı olan tablo maalesef böyle.

Tabloda gördüğüm “kördüğümleri” sizlerle paylaşmak, Adnan Nacar’dan söz etmek istiyorum;

Nacar, Kahramanmaraş Diş Hastanesi Başhekim Yardımcılığı görevi yapıyordu, zamanın Başhekimi ise, bugünün AKP milletvekili Sıtkı Güvenç idi...

Aralarından su sızmazdı sözünü ettiğim ikilinin...

Topluiğneyi geçirmek bile mümkün olmazdı...

Sıkı fıkıydılar...

Kanka idiler.

Adnan Nacar, Sıtkı Güvenç’e çok güvenir, çok inanır, rahat ortamlarda “ağabey” derdi...

Sonra ÇOKlar’a nifak tohumları ekildi... ÇOKLAR’ın başındaki “Ç” düşürüldü... OKLAR yayından fırlatıldı, hedef tam 12’den vuruldu...

Çünkü siyaset girmişti iki can dostun arasına...

Çünkü “siyasi çirkeflik saldırıları” başlatılmıştı...

“Çünkü bu bizden, ötekisi onlardan” sesleri duyar olmuştu Kahramanmaraşlım...

O sesler Ahır Dağı’na çarpıp, ahirette hesap veremeyeceklerin suratlarına “tokat misali” iniyordu...

***

Adnan Nacar’a yapılan son derece çirkin, bir o kadar yakışıksız, siyasi ahlaka sığmayan ve asla etik olmayan hakikatten söz ediyorum...

Birileri, alsın o sözü “önsöz” niteliğinde okusun... Adana dürümü gibi dürsün, arka cebine soksun, bir daha da çıkartmasın.

Adnan Nacar’ın kellesi istendi...

Senaryo yazıldı, sahneye kondu, başarıyla da oynandı...

Oynayan rakkaselerin kim olduklarını yazmayacağım...

Bilen biliyor çünkü.

Bilmeyen, bilmemekte direnenlere “ahde vefa”yı hatırlatmak, adam satmanın ne anlama geldiğini anlamlandıranlara “yazıklar olsun sizlere” şeklinde haykırmak istiyorum...

“Şekilsizler Takımı”nı oluşturuyorlar ya...

Anlarlar... Anladıklarını da asla unutmazlar.

***

Adnan Nacar, takipte...

Araştırılıyor, taraştırılıyor... Yetmiyor faraşlarla hücuma geçiliyor...

Neymiş efendim, muayenehanesinde hasta bakıyor muşşşş...

Bunun adı rezalet mişşşşş...

Bu rezalete müsamaha gösterilemez mişşşş...

Filanlar - fişkanlar... Zabıtlar – rabıtlar.

Sonuç ne?

“Görevi kötüye kullanmak...”

Efendiler (!), bunu tam olarak seslendiremezseler de bu böyle...

Suçun cezası ne?

“3 N...”

Yani, neyi, nerede, ne kadar yazacağınızı bilmek.

“2 D” formülü gelir arkasından...

Önce düşünürsünüz...

Sonra deşelersiniz...

Vicdanınıza kalmış.

***

Röportörlere hatırlatmak isterim;

— Suçlu (!) olan sadece Adnan Nacar mı?

— Kendileri “ak kaşık” gibi gören, göstermek isteyenlerin üzerlerine gidecek misiniz?

— Kadir - kıymet’i “gıybet” sanan zottiriklerle anlayacakları dilden konuşacak mısınız?

— Yüreğiniz yetiyorsa yapın bunları...

— Sütçü İmam Heykeli önünde önce ellerinizden, sonra ayaklarınızdan öpmesem namerdim.

***

İşte size son sözüm; “Ya bunları yapın, ya da asın gitsin Adnan’ı.”