EKONOMİ
SİYASET
SPOR
BÜYÜKŞEHİR
ONİKİŞUBAT
DULKADİROĞLU
EĞİTİM
SAĞLIK
İŞ DÜNYASI
SİVİL TOPLUM
ASAYİŞ VE GÜVENLİK
ULUSAL HABERLER
KÜLTÜR&SANAT
GÜNCEL
İLÇE HABERLERİ
SOSYAL YAŞAM
Tarih : 19 Nisan 2024 Cuma   Saat : 19:25:05
   
   13.03.2016 - 19:02:58
  HASIL-I KELAM

SIDDIK S. ALTUNBAŞ
ssaltunbas@gmail.com
SOSYAL MEDYA NEREYE KOŞUYOR?

Bir yere koştuğu yok. O kendi mecrasında, -büyük ölçüde- dizginlerini elinde tutanların öngördüğü istikamet ve hızda gideceği yere gidiyor. Zannımca soruyu şu şekilde sormak daha faydalı: Biz o vasatta nereye koşuyoruz?

Bu sorunun cevabı, internetin ve sonrasında sosyal medyanın hayatımızın bir parçası haline gelmesinden itibaren konuya ilgi duyan kesimlerce tartışılıyor. Ekran karşısında uzun zaman geçirenlerin kas-kemik yapısındaki bozulmalardan, ruhi ve sosyal tahribatlara kadar bir dizi -bir kısmı kesinleşmiş- muhtemel sorunlar ve çareleri üzerine kafa yoruluyor.

Bu iki olgunun (internet ve sosyal medya) bazı yönleriyle ilgi alanıma girmesi ve erken dönemlerinden itibaren bizzat kullanıcı olarak tanışık olmam hasebiyle bendenizin de gözlemlerime dayanarak bazı tespitlerim ve tahmin yürütmelerim olmuştur. Bunlardan biri olan ‘algı çarpılması’nı bilhassa eğitimle meşgul olanların dikkatini çekerek geçmişte paylaşmıştım. Bu yazıda da pek kimsenin dikkatini çekmeyen bir hususun altını çizmeye çalışayım.

Efendim ne demişler; büyük lokma ye de büyük söz söyleme! Kanaatimce, ne çekersek dilimizden çektiğimiz gerçeğinde bu uyarıya yeterince kulak asmayışımızın büyük payı vardır. Ama aradaki irtibatı kurmak her zaman çok kolay değildir.

İnanıyorum ki, ağzımızdan çıkan her söz, çıkıp gittiğiyle kalmaz, her biriyle bir şekilde yeniden yüzleşiriz; ama bugün ama yarın.. Fakat bu yüzleşmelerde çoğu kere onları tanımakta zorluk çektiğimiz için anlamakta, anlamlandırmakta yetersiz kalırız. Tanımayız, çünkü; sözlerimiz dilimizden çıktıktan sonra geri gelesiye kadar tek tek takip etme şansımız yoktur. Kimbilir hangi dağın yamacına çarpıp geri dönerler, hangi buluta asılıp yağmurla beraber yağarlar, hangi çalıyı dolanıp gelirler, bunlardan haberimiz olmaz. Bir de başka kisvelere bürünüp tebdil-i kıyafet döndülerse işimiz daha da zorlaşır. Hadi buna bir de zaman faktörünü ekleyelim; aradan epey zaman geçtikten sonra tekrar kapımızı çalan kendi sözümüzü, tanıyıp kabullenmemiz iyiden iyiye imkansıza yaklaşır.

Delikanlı, genç yaşta evinden ayrılıp askere gidiyor. Eğitim, savaş, esaret, kamp, hastalıkla geçen birkaç onyıldan sonra, başından geçenler pişmiş tavuğun başından geçmemiş halde ve beli bükülmeye varmış ihtiyar adayı olarak evine tekrar döndüğünde, icabında anası bile tanıyamıyor da biz her dakika ağzımızdan savurduğumuz beli kırılmış iki çift lafın, aradan aylar belki yıllar geçtikten sonra, renkten renge girmiş halini nasıl tanıyalım?!

Diyeceğim o ki; normal şartlarda, gerçek hayatta bile büyük söz söylemekten kendimizi bütünüyle alıkoyamazken sanal alemin bize sunduğu kürsü olan sosyal medyada meydanı boş bulup boyumuzdan büyük iri iri laflar etmekte beis görmüyoruz. Ama unutulmasın ki bu sözlerimizle er veya geç yüzleşeceğiz.

Her ‘büyük söz’ bir iddiadır ve hayat bizi iddialarımızın altında ezdirmeyi pek sever! Bunu yaparken de sözün gerçek hayatta mı sanal ortamda mı söylendiğine zinhar bakmaz. Hoş gerçi, sanal âlemin de artık hayatın gerçekleri arasında yerini aldığını, dolayısıyla bu ayırımı yapmanın da çok gerekli olmadığını rahatça düşünebiliriz. Bu da demektir ki, sosyal medya kanalları üzerindeki söz ve eylemlerimize de ciddi yaklaşmak, ‘oto-sansür’süzlükten ve süzgeçsiz davranmaktan kaçınmak durumundayız.

Hasıl-ı kelam, internet ortamı ve bağlı olarak bilhassa sosyal iletişim ağlarını -resmî hukukî/cezâi düzenlemelerden ayrı olarak- denetimden uzak, yaptığımızın/söylediğimizin yanımıza kar kalacağı başıboş bırakılmış alanlar olduğunu varsaymak büyük bir hata olur. Bir gün olur, buralarda pervâsızca sarfettiğimiz büyük sözlerin ceremesi, ömrümüzün ileriki safhalarında karşımıza dikiliverir ve daha kötüsü biz o ceremelerin geçmişte üstünde durmadığımız ölçüsüzlüklerimizle bağlantısını kurmakta zorluk çekeriz.

Konumuz bağlamında; şimdi dilimizden dökülen büyük lafların Hanya’yı Konya’yı gezdikten sonra başka bir kılıkla karşımıza çıkmış olduğunu ve bizi sıkıntıya soktuğunu o zaman anlamak hayli zor olacaktır.

SIDDIK S. ALTUNBAŞ
 Yorum Yaz    Tüm Yorumları Oku    Arkadaşına Gönder
 OKUYUCU YORUMLARI





Henüz Yorum Eklenmemiştir !

 Yazarın Son 20 Yazısı
 ÇAPSIZ ADAMLARLA BU MİLLETE "YAZIK" EDİYORLAR!
 MARAŞLI’NIN HAMÂSET CİLALAMAYA İHTİYACI VAR!
 MÜSLÜMAN YILBAŞI KUTLAR MI?
 ZEMİN KAYMASI!
 NE OLACAK BU MARAŞ'IN HALİ?
 SEÇİM SATH-I MÂİLİ
 GEZEN TAVUK
 KRİZLERİMİZ VE BİZ VE GELECEĞİMİZ
 15 TEMMUZ (MİLLET) DESTÂNI
 ETTEKRÂRÜ AHSEN
 ZORLU SEÇİMDİ
 İNSANDAN İNSANA ANLAMA ÜZERİNE BİR DENEME
 ATINI NALLADI FELEK!
 MARAŞ’A BİR DEMİRYOLU SEYAHATİNİN ARDINDAN
 KAHRAMANMARAŞ DONDURMA FESTİVALİ VE MADO MESELESİ
 BAYRAM VE KURBAN
 ‘BİZİM KURNAZ’ İÇİMİZDEN BİRİSİDİR!
 İSTANBUL’A DAMGA VURAN BİR MARAŞLI
 16 NİSAN SONRASI ÖNGÖRÜLERİM
 16 NİSAN; DEĞİŞECEKLER VE DEĞİŞMEYECEKLER
 

ANASAYFA | EKONOMİ | SİYASET | SPOR | BÜYÜKŞEHİR | ONİKİŞUBAT | DULKADİROĞLU | EĞİTİM | SAĞLIK | İŞ DÜNYASI | SİVİL TOPLUM | ASAYİŞ VE GÜVENLİK | ULUSAL HABERLER | KÜLTÜR&SANAT | GÜNCEL | İLÇE HABERLERİ | SOSYAL YAŞAM | K?NYE | ?LET???M

Copyright ©2005 - 2011 Maraş Times Haber Portalı
Rolex Replica Watches Rolex Datejust Replica Watches Rolex Daytona Replica Watches Rolex Submariner Replica Watches Rolex GMT-Master II Replica Richard Mille Replica Watches Rolex Replica Watches Rolex Air King Replica Watches Rolex Cellini Replica Watches Rolex Submariner Replica Watches Rolex Replica Watches