EKONOMİ
SİYASET
SPOR
BÜYÜKŞEHİR
ONİKİŞUBAT
DULKADİROĞLU
EĞİTİM
SAĞLIK
İŞ DÜNYASI
SİVİL TOPLUM
ASAYİŞ VE GÜVENLİK
ULUSAL HABERLER
KÜLTÜR&SANAT
GÜNCEL
İLÇE HABERLERİ
SOSYAL YAŞAM
Tarih : 24 Nisan 2024 Çarşamba   Saat : 09:21:59
   
   2.03.2016 - 18:16:40
  HASIL-I KELAM

SIDDIK S. ALTUNBAŞ
ssaltunbas@gmail.com
HAYAT MI KISA; YOKSA…

Aşağıda iktibas ettiğim satırlara bir kulak verelim önce:

“Küslük… Bugün bir vesile ile bunu düşündüm.

Ben küs olmayı sevmiyorum. Haklı da olsam sesimi çıkarmam, genellikle durumu kurtarmaya çalışırım. Aşırı celâlli tartıştığım hiç olmamıştır ama yine de küs olmayı hiç sevmem. Hiç ama hiç..

Oturup soğuk planlar yapamam. Beddua edemem. Ya da karşıdan hamle bekleyemem. Çoğu kişiyi sırf bana ayak bağı olmasın diye, önce içimden sonra da dilimle affederim.  Bunu “aa ne kadar da derviş kişilikli biriyim. Nasıl da erdemliyim. Ölesiye iyiyim.” demek için demiyorum. Hayat ne kadar kısa diye söylüyorum.

Orkidem bu yıl 2. Kez açtı. Öylesine kısa. Küçücük kuzenlerim evlendi anne-baba oldu. Öylesine kısa..

Sevdiğim bir çok insanı kaybettim. Öylesine kısa..

İki katlı evler yıkıldı. Yerine hep apartmanlar dikildi, işte öylesine kısa. Çocukken gittiğim okulun merdivenlerini benden sonra binlerce öğrenci adımladı. Öylesine kısa.

Biz ne ara birbirimizi seveceğiz? Ne ara mutlu olacağız birlikte?

Çok kısa. Yetişmez o işler. Akrabalarım, arkadaşlarım…  herkes öyle büyüdü ki. Öyle meşgul ki herkes. Ne ben kimsenin umurundayım, ne kimse benim gerektiği kadar aklıma geliyor.

Belki de tazelenmeli artık bazı duygular…”

Satırların sahibi aslında birçoğumuzun muzdarip olduğumuz gizli yaraya parmak basmış. Sahiden nereye bu gidiş? Ve niye, ve ne uğruna? Bize yolun sonuna kadar lazım olacak, hep ‘biz’ olarak kalmamızı temin edecek irili ufaklı pekçok parçamızı yanımızda bulundurmak gibi bir kaygı taşımadan, burnumuzun dikine dikine bu gidiş nereye kadar sürecek? Her an kendimizden birşeyler dökülerek, eskiyerek, aşınarak ilerlediğimiz bu hayat yolunda hzılı gitmenin verdiği bir duyu kaybı ile olan biteni epey sonra farkediyoruz.

Ama heyhat! Yıllardır dökülüp kalan parçalarımızı tekrar bulup yerine koymamız samanlıkta iğne aramaktan daha zahmetli. Eskiyen, aşınan yanlarımız artık dikiş tutmaz, merhem kabul etmez olmuş.

Uzun boylu, uzun soluklu istekler insanın hayatını kısaltıyor. Ne demek kısaltmak? Nefes alıp vererek okuduğunuz güncel takvim yapraklarının sayısının azalması değil kastım. Yaşadığımıza şahitlik eden takvim yaprakları yeterince çok olsa bile bu bize yetmiyor, hakkıyla yaşadığımız hissini bir türlü yakalayamıyoruz. Tûl-i emel (uzun boylu hayaller, istekler) ömrü kısaltıyor, zamanımızı daraltıyor.

Zamanın daraldığını farketmenin insanda uyandırdığı etki malum; eğer henüz tam olarak iş işten geçmemişse panik, telaş ve aceleyle yapılan hatalar, unutkanlıklar.. Bir uçağa, trene ya da mühim bir buluşmaya geç kalındığını düşünün.. İş işten geçmiş ve yetişilemeyeceği kesinleşmişse, bir bardak soğuk su iyi gelir, başka yapacak birşey kalmaz.

Temelde sorunumuz o kadar uzun boylu değil. Uzunboylu isteklerimizi ne kadar budayabilirsek ufkumuzu ve nereye doğru gittiğimizi daha berrak olarak görme imkanına kavuşmak suretiyle, olabilecek yanlışları, gecikmeleri, sürçmeleri zamanında farkedip küçük dokunuşlarla hayatımızda gerekli düzeltmeleri yapabileceğiz. Ama maalesef ki, hiç gözümüzün önünden ayırmadığımız çok şeye sahip olma, daha çok şey yapma, tekrar yapma müptelası haline gelmemiz bizi onulmaz çelişkilerin içine düşürüyor.

Bütün bunları -sözümona- mutlu olmak adına yapıyoruz fakat bu hay-huy içinde mutluluğun mayasını ya farketmeden yolda düşürmüşüz ya da en son kullanışımızdan sonra nereye koyduğumuzu unutmuşuz, bulamıyoruz. Oysa mutluluk, bize dayatılan hayat tarzının ve o tarzın tedarikçilerinin henüz sahih manada üretip raflara koyabildiği birşey değil ve asla olmayacak da! Onu talep eden herkesin bizzat mayalaması ve kıvama getirene kadar sabır göstermesi gerek. Yani bizde olmayan.. Yani kaybettiğimiz..

Süre itibariyle, kelebeğin yaşadığı hayatın adı da ‘bir ömür’, bizimkinin de. O niye mutludur, sızlanmaz da biz sızlanırız? Soru budur..

Affa gelince; -kendimi de bunun dışında tutmadan söylemek gerekirse-, affetmeye zinhar yanaşmadan büyük ve nihâi affa layık olabileceğimizi varsayma özgüvenimiz öldürüyor beni!.

SIDDIK S. ALTUNBAŞ
 Yorum Yaz    Tüm Yorumları Oku    Arkadaşına Gönder
 OKUYUCU YORUMLARI





Henüz Yorum Eklenmemiştir !

 Yazarın Son 20 Yazısı
 ÇAPSIZ ADAMLARLA BU MİLLETE "YAZIK" EDİYORLAR!
 MARAŞLI’NIN HAMÂSET CİLALAMAYA İHTİYACI VAR!
 MÜSLÜMAN YILBAŞI KUTLAR MI?
 ZEMİN KAYMASI!
 NE OLACAK BU MARAŞ'IN HALİ?
 SEÇİM SATH-I MÂİLİ
 GEZEN TAVUK
 KRİZLERİMİZ VE BİZ VE GELECEĞİMİZ
 15 TEMMUZ (MİLLET) DESTÂNI
 ETTEKRÂRÜ AHSEN
 ZORLU SEÇİMDİ
 İNSANDAN İNSANA ANLAMA ÜZERİNE BİR DENEME
 ATINI NALLADI FELEK!
 MARAŞ’A BİR DEMİRYOLU SEYAHATİNİN ARDINDAN
 KAHRAMANMARAŞ DONDURMA FESTİVALİ VE MADO MESELESİ
 BAYRAM VE KURBAN
 ‘BİZİM KURNAZ’ İÇİMİZDEN BİRİSİDİR!
 İSTANBUL’A DAMGA VURAN BİR MARAŞLI
 16 NİSAN SONRASI ÖNGÖRÜLERİM
 16 NİSAN; DEĞİŞECEKLER VE DEĞİŞMEYECEKLER
 

ANASAYFA | EKONOMİ | SİYASET | SPOR | BÜYÜKŞEHİR | ONİKİŞUBAT | DULKADİROĞLU | EĞİTİM | SAĞLIK | İŞ DÜNYASI | SİVİL TOPLUM | ASAYİŞ VE GÜVENLİK | ULUSAL HABERLER | KÜLTÜR&SANAT | GÜNCEL | İLÇE HABERLERİ | SOSYAL YAŞAM | K?NYE | ?LET???M

Copyright ©2005 - 2011 Maraş Times Haber Portalı
Rolex Replica Watches Rolex Datejust Replica Watches Rolex Daytona Replica Watches Rolex Submariner Replica Watches Rolex GMT-Master II Replica Richard Mille Replica Watches Rolex Replica Watches Rolex Air King Replica Watches Rolex Cellini Replica Watches Rolex Submariner Replica Watches Rolex Replica Watches